Boynuz kulağı geçermiş. İblisin boynuzu gibi türeyen Mustafa
İslamoğlu’nun, dininde basiret üzere olanların malumu olduğu üzere sözlerinin
yarısından fazlası Allah’ın dinine küfürle doludur. Allah’ın dinine karşı
aklını put edinen müşriklerin ilki o değildir lakin, bu yoldan kafir olanların
ilki İblis’i kader inkarıyla geride bırakmıştır. Zira İblis kaderi inkar
etmiyor, Allah Azze ve Celle’ye: “Beni saptırmana karşılık…” diyordu… İslamoğlu
ise; sapmak da, hidayet olmak da insanın kendisine aittir demekte, böylece insanın
kendi kaderinin yaratıcısı olduğunu söyleyerek, rububiyet sıfatı olan
yaratıcılıkta, insanı Allah’a ortak koşmaktadır.
Kadın-erkek karışıklığı gibi aleni fasıklığına ve
facirliğine gözyumarak veya bu büyük cürmü küçük görerek O’nun seminerlerine katılanlar,
M. İslamoğlunun salyalarından kuduza yakalanmakta, ameldeki müşkülat, akidedeki
bitikliğin habercisi olmaktadır. Kuduz köpek gibi şuursuz havlamalar arttı,
bunları zehirleyecek belediyeler de iş yapmıyor!
Yine bir kardeşimiz, M.İslamoğlu’nun esmau’l-husna serisi
olarak dokuduğu, örümcek ağından ibaret yeni bir tuzağı haber verdi. Muhakkak
ki örümceğin ağı pek zayıftır. Kendisine M. İslamoğlunun neresinden tutulsa elde
kalacağını söyledimse de, mezkur kaydı dinlediğimde birkaç cümle yazmadan
geçemedim.
İslamoğlu, Buhari ve Muslim’in rivayet ettikleri şu kudsi
hadisi örnek veriyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Adem oğlu dehre (zamana) söverek
bana eziyet ediyor. Dehr benim. Emir benim elimdedir, geceyi ve gündüzü ben
çeviririm.”
(Buhari, Kitabu’t-Tefsir (8/574 no: 4826)
Kitabu’t-Tevhid (13/464 no: 7491) Muslim, Kitabu’l-Edeb (4/1762 no: 2246)
Sonra bu hadisin isnadı sahih, metni batıl bir hadis olduğunu
iddia ediyor ve bu iddiasına Casiye 24. Ayetini delil getiriyor. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur: “Demişlerdir ki: "Dünya hayatımızdan başka
hiçbir şey yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yokluğa sürükler".
Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece böyle zannediyorlar”
Yukarıda zikredilen hadisin, bu ayete aykırı olduğunu iddia
ediyor ve hadislerin isnadları ne kadar sahih olursa olsun, mutlaka Kur’âna arz
edilmesi gerektiğini öne sürüyor, sünnetin vahiy kaynaklı olduğunu söyleyen
ehl-i sünnete harp ilan ediyor ve bu hadisi inkar etmeyenleri “hiç Kur’an
okumamakla” itham ediyor!
Ey insaf ve basiret
sahipleri! Burada aykırılık nerede, siz görüyor musunuz? Yoksa Mustafa
İslamoğlunun anlayıştan mahrum edilmişliğini mi görüyorsunuz?
Allah Azze ve Celle, Cahiliyye
halkının bir kısmı olan ve kendilerine “Dehrîler” denilen kimselerin sözlerini
zikrediyor. Peki kimdir Dehrî’ler? Onlar, Rabbin varlığını ve ahireti inkar
edenlerdir. Bu yüzden: “"Dünya hayatımızdan başka hiçbir şey
yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yokluğa sürükler"demişlerdir. M. İslamoğlunun bu hakikatten
habersiz olması imkansızdır. O yalnızca her zamanki gibi laf ebeliğini
sürdüyor.
Hatta Tabiin müfessirlerinden İkrime Casiye 24.
Ayetinde geçen Dehri’lerin sözlerini: “Allah'tan başka bizi kimse helak etmiyor”
diye açıklamıştır. (Kurtubi, 16/171)
Bu açıklamaya göre dehri’lerin sözlerinde karşı çıkılan
onların, hayatı yalnızca dünya hayatından ibaret saymaları, ahireti inkar etmeleridir.
Şayet Dehri’ler, rabbi kabul etmeyen kimseler olduklarından “bizi
ancak zaman helak ediyor” demiş olsalar dahi, burada hadis ile ayet arasında
bir çelişki yoktur. Zira Rabbin varlığını inkar edenin “bizi ancak zaman helak
eder” demesi ile Rabbi kabul eden bir kimsenin “bizi ancak zaman helak eder”
demesi arasında dağlar kadar fark vardır.
Rabbi inkar edenin bu sözü söylemesi, hadiseleri zamana
nispet etmesi manasına gelir ve onun küfrü, yalnız bu sözü söylemesinden dolayı
değil, rabbi inkar etmesinden dolayıdır. Ancak rabbi kabul ve itiraf eden bir
kimsenin bu sözü söylemesi halinde bu, zamanın yaratıcısına nispet edilir ve
ancak zamana sövülmesi veya kadere isyan içermesi halinde bu söz kabahat
sayılır.
Şimdi gelelim can
alıcı noktaya! Ayete aykırı olduğu iddia edilen Kudsi hadiste ne deniliyordu? “Adem oğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet ediyor. Dehr benim. Emir
benim elimdedir, geceyi ve gündüzü ben çeviririm.”
Nitekim, Ebu Hureyre radıyallahu anh, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’den şöyle buyurduğunu rivayet etmekledir: “Cahiliye dönemi
insanları bizi gece ve gündüzden başkası helak etmiyor. Bizi helak eden,
öldüren ve bize hayat veren odur, diyorlar ve dehre sövüyorlardı. Yüce Allah
da şöyle buyurmaktadır: “Ademoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet veriyor.
Halbuki dehr Benim, iş Benim elimdedir. Geceyi ve gündüzü ben evirip
çeviririm.”
(Taberi, (22/79) Darekutni İlel (8/81) el-Esbehani, el-Hucce
(53) ez-Zinbâi, Hadisu İbni’l-Muneyyir (el yazma no: 37) Mukbil b. Hadi, Sahihu’l-Musned
min Esbabi’n-Nuzul (s.203) isnadı sahihtir.)
Görüldüğü gibi hadis ile ayet arasında bir zıtlık yoktur. Lakin
hadis, ayette kastedileni açıklamaktadır. Bazı alimler,
bu hadis sebebiyle Allah’ın isimlerinden birinin “ed-Dehr” olduğunu söylemişlerdir.
“Dehr benim” sözünün anlamı hakkında Hafız İbn Hacer,
Fethu’l-Bari’de (8/575) şöyle demiştir: “el-Hattabi dedi ki: “Bunun anlamı;
“Ben dehrin (zamanın) sahibiyim, dehre (zamana) nispet edilen işleri yöneten,
çekip çeviren benim” demektir. Kim dehre söverse, onun sövmesi, bu işlerin
faili olana döner. Onların faili ise Rab Teâlâ’dır.”
Nevevi (15/3) şöyle demiştir: “Araplar, başlarına
ölüm, ihtiyarlık, malın telef olması veya bunlara benzer belalı bir olay veya
musibetler geldiği dehre söverler, “Ey kötü zaman” veya buna benzer sözler
söylerlerdi. Kastedilen; olayların failine sövmeyin demektir. Zira sizler onun
failine söverseniz, Allah Teâlâ’ya sövmüş olursunuz. Çünkü olayların faili ve
belaları indiren Allah Teâlâ’dır. Dehr ise zaman demektir. Zamanın bir fiili
yoktur. Bilakis o Allah Teâlâ’nın yarattığı şeylerden olan bir mahlûktur.
“Allah dehrin (zamanın) kendisidir” sözünün anlamı
ise; başa gelenlerin ve olayların faili, kâinatın yaratıcısı olan Allah
Teâlâ’dır demektir. Allah en iyi bilendir.”
Görüldüğü ve anlaşıldığı üzere, Kur’an okuyucusu olduğunu
iddia eden bu zümre, Kur’ân’ı sünnetten ve nübüvvetten uzak bir anlayışlarıyla
okuduklarından “Kur’an ile” sapmakta ve saptırmaktadırlar. Bu Kur’ân’ın
özelliğidir. Evlere kapılarından girmeyenleri dışarı atar! Kur’ân, iblis
uydularının açıklaması için değil, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e indirilen
zikirle açıklanması için indirilmiştir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle
buyrulmuştur: “Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikri
indirdik. Belki onlar da düşünürler” (Nahl 44)
Bu zikr, Allah tarafından indirilen ve kıyamete kadar
korunacağı vaad edilen zikirdir. Bu zikir, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünnetidir. Şayet bu zikir korunmamış olsaydı, Kur’an da korunmamış olurdu.
Nitekim, Kur’ân’ı, onun beyanı olan zikirden; sünnetten ayıranlar Kur’an’ı koruyamamışlar,
iblis taifesinin tahriflerine hedef yapmışlardır.
Allah’ım! Ne kadar sabırlısın ve hilmin ne kadar yücedir!
Benim sabredemeyişim ve düşmanlarına karşı sertliğim, kullarına yakışan
acizliğimdendir. Senin düşmanlarına mühlet vermen yüce kemalindendir! Sabırdaki
bu acizliğimizi, düşmanlarına karşı sertlik göstermeyi vacip kılmakla
şereflendiren Allah’a hamd olsun.
Subhanekallahumme ve bihamdike ve eşhedu en la ilahe illa
ente vahdeke la şerike leke ve estağfiruke ve etubu ileyk.
Ebu Muaz