Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

28 Ocak 2016 Perşembe

Ehl-i Sünnet Selefîlerin Ayrıcalıklı Alâmetleri

Sünnet Ehlinin Bazı Alametleri
Şeyh Abdulhamid el-Hacurî Hafazahullah
Tercüme: Ebu Muaz
Rivayetlere tabi olan sünnet ehli selefîlerin pekçok özellikleri vardır. Bunlardan bazıları örnek olarak şu şekildedir:
1- Allah Azze ve Celle’nin kitabı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden delillere özen gösterip bunlarla amel etmek.
2- Ders, öğretim ve hutbelerde tevhide önem vermek, şirkten, büyücülerden, hokkabazlardan, kâhinlerden, arrâflardan, salih kimseler hakkında aşırılıktan, kabirler etrafında tavaftan, Allah Azze ve Celle’den başkası adına kurban kesmekten ve rasullerin gönderiliş ve kitapların indiriliş sebebi olan tevhide aykırı olan diğer meselelerden sakındırmak.
3- Allah Azze ve Celle’nin kitabının ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin ilmine ezber, derleme, öğretim ve amel olarak ve ilmin diğer konularında özen göstermek. Zemmu’l-Kelam ve Ehlihi kitabında (s.337) nakledildiğine göre Vekî rahimehullah şöyle demiştir: “Kim hadisi geldiği gibi taleb ederse o sünnet ehlidir.”
El-Berbehari, Şerhu’s-Sunne’de (s.102) şöyle demiştir: “Allah sana rahmet etsin, bil ki ilim çok rivayet ve kitaplarla değildir. İlmi ve kitapları az olsa dahi âlim ancak ilme ve sünnetlere tâbi olandır. İlmi ve kitapları çok olsa dahi kitap ve sünnete muhalefet eden ise bid’at sahibidir.”
4- Sünnet ile ameli; giyiminde, inançlarında ve ibadetlerinde araştırmak. Onlar izar ve gömleklerinin eteğini baldırlarının yarısına kadar çekerler. Eğer daha uzatacak olurlarsa ancak ayak bileklerinin üzerine kadar salarlar. Sakallarını traş etmez ve kısaltmazlar. Pantolon giymezler. Ancak bazıları delili olmayan bazı fetvalara aldanmakta veya maaş için memur olmayı sünnete tercih etmektedirler. Onlara itibar edilmez.
El-Hasen b. Ali el-Berbeharî rahimehullah, Şerhu’s-Sunne (s.108) şöyle demiştir: “Bid’at sahiplerinin terk ettikleri sünnetleri ve onların ayrıldıkları hususları bilip o sünnetlere tutunan sünnet ashabından ve cemaattendir. Gerçekte o tabi olunmaya, yardım edilmeye ve korunmaya layık olandır ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in vasiyet ettiği şeylerdendir.”
5- İyiliği emretme ve kötülükten yasaklama konusunda ciddiyetle hareket eder ve Allah Teâlâ’nın şu kavliyle amel ederler: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten yasaklayan bir ümmet bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran 104)
Onlar üç kısımda münkere karşı çıkarlar. Çocuklarına karşı ve fitne bulunmayan konularda elleriyle karşı çıkarlar. Şirk olan eylemler, demokrasi, seçimlere katılma, hizipçilik, zina, livata, sarhoş edici içkiler içme gibi fiillere dilleriyle sakındırarak karşı çıkarlar. El ve dil ile karşı çıkmaya güçleri yetmeyen hususlarda ise kalp ile karşı çıkarlar. Onlar Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anh’ın Muslim’de (no:49) gelen şu hadisiyle amel ederler: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “İçinizden her kim bir münker görürse eliyle karşı çıksın. Eğer buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle karşı çıksın ki, bu imanın en zayıfıdır.”
Onların münkere karşı çıkmadaki hırsları ve bu hususta kötülüğe meydan vermemeleri hakkında birisi şöyle bir beyit söylemiştir:
Kim bir kötülüğe ondan daha kötüsüyle karşı çıkarsa, hayız kanını idrar ile yıkayan gibidir.”
Kötülük, zıddı ile değiştirilebiliyorsa bu en iyisidir. Eğer kötülük ancak ondan daha hafif bir kötülük ile değiştirilebiliyorsa bu da meşrudur. Eğer kötülük ancak kendisiyle eşit seviyede olan diğer bir kötülükle değiştirilebiliyorsa, bunun bir faydası yoktur. Bu kısım içtihada dayalı bir konudur. Ama eğer kötülük, ancak ondan daha kötü olan bir şeyle değiştirilebiliyorsa, bunu yapmak haramdır.
6-  Küçük ya da büyük her meselede Allah Azze ve Celle’nin kitabına ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhakeme olurlar. Bu konuda Allah Azze ve Celle’nin şu ayeti ile amel ederler: “Rabbine yemin olsun ki, aralarında geçen meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı gönüllerinde sıkıntı hissetmeden tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)
(Şeyh Abdulhamid el-Hacuri dedi ki) Bu kısmı şeyhimiz Ebu Abdirrahman Yahya el-Hacuri’nin 14.2.1427 gecesi yaptığı dersten alarak bazı eklemeler yaptım.
7- Hiziplerden (gruplaşanlardan), ayrılıklardan, derneklerden ve dine aykırı olan herkesten sakındırırlar. El-Lâlekâî, (no:53) naklediyor: Ebu Bekr b. Ayyaş rahimehullah’a sünnet ehli kimdir diye sorulduğu zaman şöyle cevap verdi: “Hevâlar (kitap ve sünnete aykırı görüşler) zikredildiği zaman onlardan hiçbir şeye taassup göstermeyen kimsedir.”
8- Söz, fiil ve inançlarında kâfirlere benzemekten sakındırırlar. Bunun giyim, demokrasi, seçimlere katılmak, onların üzerinde bulundukları şeylere yakınlık ve sevgi göstermek gibi hususlarda olması fark etmez.
9- İster doğuda olsunlar, ister batıda, onlar ittifak halindedirler. Ebu’l-Kasım el-Esbehanî, el-Mahacce’de (2/226) şöyle demiştir: “Ehlu Hadis dini kitap ve sünnetten nakil yoluyla alırlar. Bunun neticesi olarak da ittifak ve uyum içindedirler.”
10- Ahmed, El-Evzaî, Malik, Şeyhulislam (İbn Teymiyye), eş-Şevkanî, Baz, Useymin, şeyhimiz Mukbil, el-Elbânî rahimehumullah gibi sünnet imamlarına sevgi beslerler ve kitap ile sünneti anlamada onların yolunda giderler. Cehm, Ma’bed el-Cuhenî, Bişr el-Merisî, Rafıziler, Hariciler, Sufiler, İhvanu’l-Muslimin, Sururîler ve Tebliğ cemaati gibi bid’at ehline de buğz ederler.
Ebu Osman es-Sabunî rahimehullah, Akidetu’s-Selefi Ehli’l-Hadis’te (171) şöyle demiştir: “Sünnet ehlinin alametlerinden birisi de sünnet imamlarını ve âlimlerini, sünnetin destekçilerini ve dostlarını sevmeleri, cehenneme davet eden ve ashablarına ateş yurdunu gösteren bid’at önderlerinden buğz etmeleridir. Nitekim Allah, lütfuyla, sünnet ehlinin kalplerini sünnet âlimlerinin sevgisi ile süslemiş ve nurlandırmıştır.”
11- Onlar cerh ve ta’dil menhecini ihya ederek hizipçiler ve diğer bâtıl ehlini cerh ederler, hak ehlini de ta’dil ederler. Böylece her mecruha karşı çıkan bu menhec, bu zamanlarda da onlardan alınır. Birincisi; Allah Azze ve Celle’nin dini hususunda cehalet sebebiyle o mecruh kimselere benzeyenler, ikincisi bâtıl ehline yakınlık gösterenler, üçüncü olarak da dine ve davete tuzak kuranlar ortaya çıkar.
12- Müslümanların yöneticilerine karşı ayaklanmazlar. Onlara karşı ister kışkırtmalar yoluyla, ister inkılaplar yoluyla olsun, her türlü ayaklananlara da karşı çıkarlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, rasule itaat edin ve sizden olan yetki sahiplerine de.” Nisa 59)
Sehl et-Tusterî’ye şöyle denildi: “Kişinin Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatten oluşu ne zaman bilinir?” Dedi ki: “Kendisinde on haslet bulunduğu zaman…” bunlar arasında ümmete karşı kılıçla ayaklanmamasını da zikretmiştir. Bunu el-Lâlekâî (344) rivayet etmiştir.
Bu konuda delilleri Huzeyfe radiyallahu anh’ın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği ve Buharî ve Muslim’de gelen şu hadistir: “Müslümanların cemaatinden ve imamlarından ayrılma.” Ali radiyallahu anh’den gelen rivayete göre de, günahı emretmedikleri sürece onlara itaat edilir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İtaat ancak meşrû olan konudadır.”
İbn Ebi Şeybe, el-Musannef’te (12/543) sahih bir sened ile Suveyd b. Gafele’den rivayet ediyor: “Ömer radiyallahu anh bana dedi ki: “Ey Ebâ Umeyye! Ben şu yılımdan sonra belki de seninle karşılaşmam. Başına toy bir habeşli köle dahi yönetici olsa dinle ve itaat et. Seni darb etse de sabret. Seni mahrum etse de sabret. Eğer dinini eksiltmeyi kastederse de ki: “dinleme ve itaat dinim hakkında değil, canım hakkındadır.” Sakın cemaatten ayrılma.”
13- Ehl-i Sünnet ruh taşıyan canlıların resimlerine karşı çıkarlar ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bu konuda gelen delillerden dolayı bunu haram görürler. İçerdiği fesat, tasvir ve müzik gibi kötülükler sebebiyle televizyonu haram sayarlar.
14- İlmi Allah Azze ve Celle’nin evleri olan mescidlerde yaymaları onların alametlerindendir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, kendisinin yüceltilmesine ve içinde isminin zikredilmedine izin verdiği evlerde O’nu sabah akşam tesbih ederler.” (Nur 36)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescidde öğretirdi. Selef de öyle. Ali radiyallahu anh şöyle demiştir: “Mescidler nebilerin meclisleridir ve şeytana karşı korunaktır.” (Camiu’l-Ahlaki’r-Ravi 1181)
İkrime b. Ammar şöyle demiştir: “Ömer b. Abdilaziz’in mektubunda şöyle dediğini işittim: “Bundan sonra. İlim ehline ilmi mescidlerinde yaymalarını emret. Zira sünnet öldürülmüştür.” (Ramehurmuzi, Muhaddisu’l-Fâsıl 601, el-Camiu’l-Ahlâki’r-Ravi (1183)
Eğer mescidlerde ilim öğretme imkânı olmazsa Allah’ın nasip ettiği şekilde ilmi yayarlar.
15- Taklidi terk ederler. İster kendi hocaları olsun, ister başkaları olsun herşeyi delili ile alırlar.
Özetle; sünnet ehli, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde emrettiği gibi dine tüm olarak girmişlerdir: “Ey iman edenler! İslamâ tüm olarak girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Zira o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 208) Bu konuyu el-Vesaili’l-Celiyye Linasri’d-Da’veti’s-Selefiyye adlı kitabımda açıkladım. Hamd ve minnet Allah’adır.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)