Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Ocak 2016 Pazar

Şeyh Yahya b. Ali el-Hacurî Kimdir?

Şeyh Yahya b. Ali el-Hacurî Kimdir?
Tercüme: Ebu Muaz
Şeyh Yahya b. Ali el-Hacurî hafazahullah kısa biyografisini şöyle anlatmıştır:
 
Allah’a çokça, tayyib ve mubarek hamdler olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibade layık hak ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve rasulüdür. Bundan sonra.
Benden doğumum, ismim, beldem, yetişmem ve bunlarla ilgili bazı bilgiler talep edildi. Allah kendilerini aziz kılsın, bazı sevenler de bu talebi tekrar ettiler. Bu talebe cevap olarak bu satırları yazma gereği gördüm.
Allah’tan başarı dileyerek diyorum ki; İsmim Yahya b. Ali b. Ahmed b. Ali b. Ya’kûb el-Hacûrî’dir. Kuaydene dağı köylerinden el-Hancere köyündeki Vehan kabilesindenim. Allah’tan onlara Allah’ın kitabı ve rasulünün sünnetinin ilmini talep etmekle ikramda bulunmasını dilerim.
Sonra dedem Ahmed b. Ali b. Yakub oradan çok uzak bir mesafede olan ez-Zegayibe kabilesinin Ceber köyüne taşınmış ve onlardan evlenmiş. Onlar babamın dayıları olurlar. Onların arasında yetişmiş ve o da onlardan evlenmiş. Annem ez-Zegabiye kabilesinin köylerinden Ukal’dendir. Allah onların ölenlerine rahmet etsin, hayatta olanlarını ıslah etsin. Ben de yaklaşık kırk sene önce “Yemen Cumhuriyeti devrimi” denilen olaylar olduğu sıralarda doğmuşum. (Buna göre şeyh şu sıralar 49-50 yaşları civarındadır – Ebu Muaz)
Allah kendisini hıfzetsin ve ömrünü kendisine taatle uzun kılsın, babam çiftçidir. Buğday, susam ve daha başka mahsullerin ziraatiyle pekçok mala sahip olmuştur. Hatta kıtlık zamanında insanlar babamdan buğday ve et borç alırlardı. Aynı zamanda Allah kendisine davar ve sığır cinsinden mallar da lutfetmişti. Allah’a hamd olsun geçim bakımından iyi bir durumda idik.
 Beni ve kardeşimi kât, sigara, şemme ve daha başka alışkanlıklardan uzak bir şekilde yetiştirdiler. Bizim hakkımızda en çok kızdığı şey birimizi cemaatle namaz veya sünnet namazlar konusunda kusur ederken görmek idi. En çok istediği şey ise birimizin âlim olması idi. Burada sadece okullarda eğitim vardı. Beni “hoca okulu” denilen şey için o köyün güvenilen bir fakih ve hatibi olan Yahya el-Attabî rahimehullah’a gönderdi.
Bu öğretim, eski eğitimin durumu gibiydi. Mushafa bakarak Kur’ân kıraati ve yazı eğitimi veriliyordu. Oradan çıkan genellikle köyünün fakihi oluyor, imamlık ve hatiplik yapıyor, akidleri ve benzer şeyleri yazıyordu.
Fakih el-Attabi rahimehullah beni öğrencilerinin çoğundan daha fazla severdi. O okuldan yüzünden Kur’an okumayı ve yazı yazmayı öğrenerek çıktıktan sonra babam beni Zeydiyye şehrine göndermek istedi. Çünkü insanların arasında orasının ilim şehri olduğu yayılmıştı. Oradakiler talak, miraslar ve benzeri konularda fetva veriyorlardı.
Babam hafazahullah ilim ve dindarlığı, çokça oruç ve kıyamdan daha fazla seviyordu. Onun haramdan bir dirhem yediğini bilmem. Lakin bildiği şeyler Sufiler ve Şiilerden öğrendiği şeylerdi. Diğer sapık fırkalardan bir şey bilmiyordu. Onlare (Sufi ve Şiilere) saygı gösteriyor, onları çokça ziyaret ediyordu. Ziyaret ettiği kimseler de kendisine oldukça ikramda bulunuyorlardı. Allah Azze ve Celle beni o Sufilerin derslerinden annem (Allah onu hıfzeylesin ve sonunu güzel kılsın) vesilesiyle kurtardı. Çünkü o benim gitmemden ve memleketimden başka bir yerde küçücük halimle arkadaşım olmadan yalnız başıma kalmamdan dolayı ağlıyordu. Böylece babam beni koyun çobanı olarak yerimde bıraktı. Allah onu korusun, kendisi köyümüzde şu ana kadar devam eden ilk mescidi ahşaptan yapan kişidir. Bununla beraber orası kırk kadar kişinin sığabileceği küçük bir mesciddir. O zamanlar etrafındaki köylere nazaran burası bir cami sayılıyordu. Orası yıkılınca babam onu taştan yaptı, genişletti ve ben de o mescidin imamı oldum. Cuma günü beni koyun çobanlığından geri bırakıyorlar, ben de onlara hutbe veriyordum. Çoğunlukla hutbelerde el-Beyhanî rahimehullah’ın el-Futuhatu’r-Rabbaniyye kitabına dayanıyordum. Çok tekrar etmemden dolayı neredeyse o kitabı ezberledim.
Bundan sonra Suudi Arabistan’a gittim. Sabah namazından sonra faziletli şeyh, meşhur mukrî Ubeydullah el-Efgânî hafazahullah’ın halkasındaki kıraate katılıyordum. Onun yanında, kıraatten önce okumaya başladığı Sahihu Muslim’den bazı bölümleri dinledim. Sonra Mukrî şeyh Muhammed A’zam’ın yanına gittim. O Mescidu’l-Yahya’da Kur’an dersi veriyordu. Onun yanında A’raf suresine kadar okudum. Sonra yine şeyhin yanına yolculuk edip Hafs’ın Asım’dan rivayet ettiği kıraati Mukrî şeyh Muhammed Beşir’in yanında tamamladım. Allah’a hamd olsun.
İlme olan şiddetli arzuma rağmen o zamanlar beni Şeyh İmam İbn Baz veya Suudi Arabistan’ın eğitim veren diğer âlimlerine katılmaya irşad eden kimse bulamadım. Sonra Şeyh Allame Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın selefi bir âlim olup, Sa’ade beldelerinden Dammac köyünde (Allah orayı korusun ve halkını hayırlarda başarılı kılsın) Allah Azze ve Celle’nin kitabı ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle ilgili ilimlerin derslerini verdiğini işittim. Bunun üzerine hicri 1405 yılında onun mübarek dârına katıldım.
Yanımda babam da geldi ve şeyh rahimehullah’a hakkımda hayır tavsiyesinde bulundu, sonra ayrıldı. Babam, ilim talebimde o andan sonuna kadar maddi yardımda bulunmaya devam etti.
O tarihten beri ilim talebinde kalmaya devam ettim. Çok yolculuk yapmayı ve vakitleri zayi etmeyi istemedim ki, Allah Azze ve Celle lütfuyla beni şeyhimiz allamme selefi muhaddis bereketli şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın elinde çeşitli ilimlerde çokça istifadeyle nasiplendirsin.
O mubarek yurtta durum böyle idi. Ben Yemen’deki selefî davet şeyhlerinden bir topluluk ile beraber, şeyhimiz Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın nahiv, akide, fıkıh derslerine katılıyordum. Bazı şeyhlerin yanında şeyhimiz İmam el-Vadiî rahimehullah’ın daru’l-hadis’teki birçok büyük talebeleri vardır. Allah hepsine hayırlı karşılık versin. Bundan sonra şeyhimiz Mukbil’i de Allah Firdevsu’l-A’la’ya yerleştirsin. O bana kendisi hastalandığı veya yolculuğa çıktığı zaman dersleri vermem hususunda vekâlet veriyordu. Eceli yaklaştığı zaman kendisinden sonra aynı şekilde halifesi olmamı vasiyet etti.
Bu Daru’l-hadisin düşmanları Şeyh rhç’ın ölümüyle bu davetin son bulacağı, burasının hayvan yemleme ve hüzün meclisi haline geleceği şeklinde kötü zanda bulunuyorlardı. Nitekim bunları daha önce Şeyhin hastalığı zamanında işitiyorduk. Allah, şeyh rahimehullah’ın vefatından sonra da kulların kalplerini bu hayra yönlendirince davet genişledi ve çoğaldı. İlim talebeleri, şeyhimiz imam el-Vadiî rahimehullah hayattayken bu darul-hadisi kurduğu zamanda olduğundan daha da fazlalaştı. Bu yüzden Şeyh rahimehullah’ın talebelerinden ve dünyalık amaçlar, fitneler ve hizipçilik peşinde olan başkalarından, haset hastalığına yakalananlar bu duruma öfkelendiler. Allah onların şerlerini uzaklaştırsın ve tuzaklarını başarısız kılsın.
Davet, hayırla devam etmektedir. Öncesinde ve sonrasında lutuf Allah’tandır. O, şöyle buyurur: “Size gelen her nimet Allah’tandır.” Allah Azze ve Celle’den bizi, dinimizi ve davetimizi korumasını, bizden, memleketimizden ve diğer müslümanların memleketlerinden açık ve gizli tüm fitneleri uzaklaştırmasını dileriz. Alemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.
Yazan: Ebu Abdirrahman Yahya b. Ali b. Ahmed b. Ali b. Ya’kub el-Hacurî
19 Cemad’ul-Evvel 1428 hicrî

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)