Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

19 Haziran 2016 Pazar

Alimi Taklit Etmemek ve Alimin Hatasını Uyarmak?

Soru: Kişi İlim ehlinden birinin bazı dini meselelerde hata ettiğine hükmettiği zaman kötülük işlemiş olur mu? Bizim dört imamdan birinin veya başka âlimlerin bazı içtihatlarında hata ettiklerine kanaat edersek, o âlimler hakkında günaha mı girmiş oluruz? Başkalarının içtihatlarının ondan daha isabetli olduğunu fark etsek de böyle midir? Nitekim şu zamanımızda fıkıh ve ilim kitapları yayılmıştır. Yahut sonrakiler daha fazla malumata ulaşmaktadır.
İslamQA Fetva no: 220570
Yayınlanma tarihi: 20.08.2014
Tercüme: Ebu Muaz
Cevap: Hamd Allah’adır.
Birincisi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında herkesin bazı sözünü kabul etmek, bazı sözünü reddetmek mümkündür. Her müçtehid hata da, isabet de eder. İmam olan alimler de böyledir.
Allah onlara rahmet etsin, ilim ehli içtihat etmeye ve birbirlerini hatalı bulmaya devam edegelmişlerdir. Bazısı bir gün bir şey söylemiş, sonra bu görüşünden dönüş yapmıştır. Bir alimin tek bir meselede birbirine aykırı iki ayrı sözünü bulabilirsin.
Züfer dedi ki: Biz yanımızda Ebu Yusuf ve Muhammed b. El-Hasen olduğu halde Ebu Hanife’ye gider gelir ve ondan yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf’a dedi ki:
“Sana yazıklar olsun ey Yakub! Benden işittiğin her şeyi yazma. Zira ben bugün bir görüşte olurum, yarın o görüşü terk ederim. Yarın sahip olduğum görüşü de ertesi gün terk edebilirim.” (Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad 15/554)
İmam Malik rahimehullah şöyle demiştir: “Ben sadece bir insanım. Hata da ederim, isabet de ederim. Görüşüme bakın, kitap ve sünnete uygun düştüğü sürece onu kabul edin, kitap ve sünnete uygun olmadığı sürece de onu terk edin.” (İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1/775)
İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin tamamının ulaştığı ve bir kısmının eksik kalmadığı hiç kimse yoktur. Dolayısıyla ben ne zaman bir söz söylesem ya da bir kuraldan söz etsem, o konuda da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den benim görüşüme aykırı bir rivayet olursa, alınması gereken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediğidir. Bu aynı zamanda benim de görüşümdür.” (İ’lamu’l-Muvakki’in 2/204)
İmam Ahmed rahimehullah şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında herkesin görüşü alınır veya terk edilebilir.” (Ebu Davud’un rivayet ettiği Mesailu’l-İmam Ahmed (s.368)
Hafız İbn Receb rahimehullah şöyle demiştir: “Kendisine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emri ulaşan ve öğrenen herkese vacip olan şudur: Onu ümmete açıklayıp onlara samimi olması gerekir. Onlara; ümmetten birçok kimse buna muhalefet etseler dahi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine ittiba etmeyi emreder. Zira Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emri tazim edip edilip uyulmaya, çoğunluğun görüşünden daha layıktır. Nitekim çoğunluk Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bazı emirlerine muhalefet ederek hata etmişlerdir.
 Bundan dolayı sahabe ve onlardan sonra gelen âlimler, sahih bir sünnete muhalefet edeni reddetmişler, reddetme konusunda da ağır ifadeler kullanmışlardır. Bunu yaparken şahıslarına buğz etmemişlerdir. Bilakis onları severler, gönüllerinde onların değeri vardır. Lakin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara daha sevgilidir. Onun emri her yaratılmışın emrinin üzerindedir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emri ile başkasının emri çakışınca, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine uymayı ve ittiba etmeyi öncelerler. Bu durum, O’nun emrine muhalefet edene saygı göstermeyi engellemez. Belki o bağışlanmış bir kimsedir. Hatta o kimse, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emri ortaya çıktığı zaman ona muhalefet edilip de kendisinin görüşüne uyulmasını istemediği için bağışlanır. Bilakis o alim, aykırı düştüğü ortaya çıktığı zaman, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine uyulup da kendisine muhalefet edilmesinden razı olur.” (Mecmuu Resaili İbn Receb 1/245)
 İbn Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Şeyhulislam (yani el-Herevî rahimehullah) bize sevgilidir. Hak ise bizim için ondan daha sevgilidir. Ma’sum olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dışında herkesin sözü alınabilir veya terk edilebilir.” (Medaricu’s-Salikin 2/38)
İkincisi: Bu anlatılanlar karara bağlanmış bir konudur. Hiçbir insaflı akıl sahibinin bu söylenenlere muhalefet ettiğini neredeyse bulamazsın. Lakin en önemli soru ve iyice düşünülmesi gereken asıl mesele şudur: Hata eden ilim ehlinin hatasını açıklayan, onu reddeden ve sahip olduğu görüşte isabetli olanı açıklayan kimdir?
İmam Şafii’nin görüşü, İmam Malik’in görüşünden daha sahihtir” diyebilecek olan kişi kimdir?
Yahut: “Hanbelilerin görüşü, başkalarınınkinden daha tercihe şayandır” diyebilecek olan veya:
Falan âlimin görüşü hatalıdır” diyebilecek olan kişi kimdir?
Hiçkimsenin, durum hakkında tam bir delil üzere olmadan bu yolu tutması doğru değildir. Ya ilmine, faziletine ve güvenilirliğine şahit olunan bir müçtehit alim olmalı veya meselede içtihat edebilen, iyi bir ilim talebesi olup bu konuda delilleri, ve görüşler arasında delil sayesinde isabetli olanı tercih edebilecek şekilde ilim ehlinin sözlerini bir araya getirmiş olmalıdır.
Fakat talebinin başlangıcında olan ilim talebesi, vaiz, hatip gibi kimselerin yahut müslümanların avamından olan kimselerin ihtilaf edilen meselelere dalıp kendisinin tercihte bulunabileceğini zannetmesine gelince, böyle kimselerin âlimleri hatalı bulmaları caiz değildir. Zaten tercihte bulunmak bir yana, onların ihtilaflı meselelerde görüş bildirmeleri de caiz değildir. Onlara meşru olan sadece taklit ve ittiba etmektir.
Onlardan birinin âlimlerin görüşlerini naklederek tercihte bulunması ve diğer bazı âlimleri hatalı görmesi meşru değildir.
Alimler arasında mevcut olan ihtilafa herkesin girerek tercih ve seçmede bulunmasına musaade edilemez. İçtihat ve tercihte bulunabilecek kişiler, daha önce açıklandığı gibi, bu konuda tam ehliyet sahibi olanlardır.
Bugün kitapların yaygınlaşmış olması ve meselelere muttali olmanın kolaylaşmış olması bu konuda söz sahibi olmaya yeterli değildir. Zira ilim ve fıkıh nefiste yer eden bir melekedir. Bu ilmin malzemelerini ve şartlarını tamamlamadan ehil olunmaz. Mücerret olarak kitaplara bakma ve ihtilaflı meselelere muttali olma ile bu ilme ulaşmak mümkün değildir.
Alim içtihat eder ve tercihte bulunur.
İlim talebesi müzakere eder, ders yapar, araştırır, inceler, sorar ve sakınarak hareket eder.
İlim talebinin başında olan talebeler ve avam; sorar ve taklid eder. (yani alimin deliline tabi olur)
Her müslümanın dini hakkında ihtiyatlı olması, din hakkında ilimsiz olarak konuşmaması, alimi hatalı bulup, apaçık bir delil bulunmadıkça bir diğerinin görüşünü isabetli bulmada cesur olmaması gerekir.
Nitekim şöyle denilmiştir: “Meseleler üçtür:
Sana doğruluğu belli olan meseleye tabi ol.
Sana yanlışlığı belli olan meseleden kaçın.
İhtilaflı gelen meseleyi ise alimine bırak.” (Bkz.: Camiu Beyani’l-İlm 1/754)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)