Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Şubat 2017 Perşembe

Hadis Ehlinin Bid'ât ve Hevâ Ehlinden Sakındırmaları

Hadis Ehlinin, Bid’at ve Hevâ Ehlinden Sakındırmaları
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah içindir. Salat ve selam Allah’ın rasulü, âli, ashabı ve onun hidayetine tabi olanların üzerine olsun. Bundan sonra :
Şüphesiz yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü dinde sonradan çıkarılanlardır. Dinde her sonradan çıkarılan bidattir, her bidat de sapıklıktır.
Her müslümanın kitap ve sünnete tutunması, o ikisine azı dişleriyle sarılması, bid’atlerden ve bid’at ehliyle karışmak, onlarla beraber oturmak ve onlara sevgi beslemek gibi bidate düşüren şeylerden sakınması vaciptir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُولَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُولَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavmin, Allah’a ve rasulü’ne muhalefet eden kimselere, babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri olsa bile sevgi beslediklerini göremezsin. Kalplerine imanı yazmış ve kendisinden bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları, altından nehirler akan cennetlere sokacaktır; orada süreklidirler. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin şüphesiz Allah’ın fırkası kurtuluşa erenlerin kendileridir.” (Mucadele 22)
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Bir de zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz” (Hud 113)
Enes radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
المرء مع من أحب
Kişi sevdiğiyle beraberdir.”[1]
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْمَرْءُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ أَحَدُكُمْ مَنْ يُخَالِلُ
Kişi dostunun dini üzeredir. Her biriniz kiminle dostluk ettiğine baksın.”[2]
الأرواح جنود مجندة، فما تعارف منها ائتلف، وما تناكر منها اختلف
Ruhlar derli toplu askerler gibidir. Tanışan ruhlar anlaşır, tanışmayan ruhlar ise ihtilaf ederler.”[3]
مثل الجليس الصالح والجليس السوء، كحامل المسك ونافخ الكير، فحامل المسك: إما أن يحذيك، وإما أن تبتاع منه، وإما أن تجد منه ريحا طيبة، ونافخ الكير: إما أن يحرق ثيابك، وإما أن تجد ريحا خبيثة
Salih arkadaş ile kötü arkadaşın misali; misk taşıyan kimse ile ateş körükleyen kimsenin misali gibidir. Misk taşıyana gelince; ya o sana uğrar ondan misk kokusu satın alırsın yahut ondan güzel koku bulursun. Ateş körükleyene gelince ya elbiseni yakar ya da ondan pis koku bulursun.”[4]
İmam Begavi rahimehullah Ka’b b. Malik, Murare b. er-Rebi ve Hilal b. Umeyye radiyallahu anhum’un Tebuk savaşından geri kalmaları ile ilgili kıssasına not olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Sahabe, Tabiun, etbâu’t-Tabiun ve sünnet âlimleri bu şekilde; bid’at ehline düşmanlık etmek ve onları terk etmek hususunda icma ile ittifak ederek devam edegelmişlerdir.”[5]
Ebu Hatim b. Hibban rahimehullah “Hayırlı kimselerle arkadaşlık etmeye teşvik ve şerli kimselerle beraber olmaktan sakındırma” diye başlık açmış, salih arkadaş ile kötü arkadaşın misalini anlatan hadisi zikrettikten sonra şöyle demiştir:
 “Akıl sahibi olan kişi hayırlı kimselerle arkadaşlık eder ve şerli kimselerden ayrılır. Çünkü hayırlı kimselere sevgi beslemek ulaşmayı hızlandırır, geri kalmayı önler. Şerli kimselere sevgi beslemek ise ulaşmaktan engeller ve geri bırakır. Kötü kimselerle arkadaşlık; hayırlı kimselere kötü zan beslemeye sebebiyet verir. Şerlilerin sırdaşı onların kapsamına girmekten kurtulamaz. Akıl sahibinin şüphe ehlinden uzaklaşması gerekir ki, kendisi de şüphecilerden olmasın. Hayırlı kimselerle arkadaşlık hayır getirdiği gibi, şerli kimselerle arkadaşlık da şey getirir.”
Yine şöyle demiştir: “Akıl sahibi olan ırzını kirletmez ve şerli kimselerle arkadaşlık etmek suretiyle nefsini şerre sebep olan şeylere arz etmez. Irzını korumaktan geri durmaz ve hayırlı kimselerle arkadaşlık etmek suretiytle nefsini koorur. İmtihan anında insanlardan zahirlerinde olanın zıddı ortaya çıkar.”
Yine şöyle demiştir: “Akıllı kişi şerlilerle arkadaşlık etmez. Çünkü kötü arkadaş ateşten bir parçadır. Geri çevrilip düzeltilmesi mümkün olmayan kinlere sebep olur. Şüphesiz şu dört şey, kişinin saadetindendir: Eşinin uyumlu olması, çocuklarının itaatkâr olmaları, kardeşlerinin salihler olmaları ve rızkının da memleketinde olması. Köpekle arkadaş olmak, kişinin kendisinden hayırla faydalanmadığı kimseyle arkadaşlık etmesinden iyidir. Kötü kimseyle arkadaşlık eden kimse kötülükle itham edilmekten selamette kalamaz.”[6]
İmam Hafız Ebu Abdillah Ubeydullah b. Muhammed b. Muhammed b. Hamdan b. Batta (v.387 h.) el-İbane An Şeriati’l-Firkati’n-Naciye ve Mucanebeti’l-Firaki’l-Mezmume’de, “Kalpleri hastalandıran ve imanı bozan kimselerle arkadaşlıktan sakındırma” başlığında, no: 359 ile 524 arasında birçok naslar zikretmiştir:
Ebu Kılabe rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ , فَإِنِّي لَا آمَنُ أَنْ يَغْمِسُوكُمْ فِي ضَلَالَتِهِمْ أَوْ يَلْبِسُوا عَلَيْكُمْ بَعْضَ مَا تَعْرِفُونَ
“Heva sahipleri ile oturmayın. Zira ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından veya bildiğiniz bazı hususları size karışık göstermelerinden emin olamam.”[7]
Amr b. Kays el-Mulâî rahimehullah dedi ki:
كَانَ يُقَالُ: لَا تُجَالِسْ صَاحِبَ زَيْغٍ فَيُزِيغَ قَلْبَكَ
“Şöyle denilirdi: “Sapmış kimseyle oturma ki kalbini kaydırmasın.”[8]
İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
لَا تُجَالِسْ أَهْلَ الْأَهْوَاءِ فَإِنَّ مُجَالَسَتَهُمْ مُمْرِضَةٌ لِلْقُلُوبِ
“Heva sahipleri ile oturma. Zira onların meclisleri kalpleri hastalandırır.”[9]
Hasen el-Basrî rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَهْلَ الْأَهْوَاءِ فَإِنَّ مُجَالَسَتَهُمْ مُمْرِضَةٌ لِلْقُلُوبِ
“Heva ehliyle oturmayın. Zira onların meclisleri kalpleri hastalandırır.”[10]
Hasen el-Basri ve Muhammed b. Sirin rahimehumallah dediler ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ , وَلَا تُجَادِلُوهُمْ , وَلَا تَسْمَعُوا مِنْهُمْ
“Heva sahipleri ile oturmayın, onlarla tartışmayın, onları dinlemeyin.”[11]
Said b. Amir rahimehullah dedi ki: “Ninem Esma dedi ki:
دَخَلَ رَجُلَانِ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ مِن أَهْلِ الْأَهْوَاءِ فَقَالَا: يَا أَبَا بَكْرٍ نُحَدِّثُكَ بِحَدِيثٍ قَالَ: لَا, قَالَا: فَنَقْرَأُ عَلَيْكَ آيَةً مِنْ كِتَابِ اللَّهِ قَالَ: لَا , لِتَقُومَانِ عَنِّي, أَوْ لَأَقُومَنَّ
“Heva ehlinden iki kişi Muhammed b. Sirin rahimehullah’ın yanına girdiler ve dediler ki:
“Ey Ebu Bekr! Sana bir hadis söyleyebilir miyiz?” İbn Sirin rahimehullah:
“Hayır” dedi. Onlar:
“Sana Allah’ın kitabından bir ayet söyleyeceğiz” dediler. İbn Sirin rahimehullah dedi ki:
“Hayır, ya siz yanımdan kalkıp gidin ya da ben kalkıp gideyim.”[12]
Sellâm b. Mutî’ rahimehullah dedi ki:
أَنَّ رَجُلًا مِنْ أَصْحَابِ الْأَهْوَاءِ قَالَ لِأَيُّوبَ السَّخْتِيَانِيِّ: يَا أَبَا بَكْرٍ أَسْأَلُكَ عَنْ كَلِمَةٍ، قَالَ أَيُّوبُ وَجَعَلَ يُشِيرُ بِإِصْبَعَيْهِ: وَلَا نِصْفَ كَلِمَةٍ , وَلَا نِصْفَ كَلِمَةٍ
“Heva sahiplerinden bir kimse Eyyub es-Sahtiyani rahimehullah’a dedi ki:
“Ey Ebu Bekr! Sana bir kelime soracağım.” Eyyub rahimehullah iki parmağı ile işaret ederek dediki:
“Yarım kelime bile olmaz! Yarım kelime bile olmaz!”[13]
Yahya b. Said el-Kattan rahimehullah dedi ki:
يَقُولُ لَمَّا قَدِمَ سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ الْبَصْرَةَ: جَعَلَ يَنْظُرُ إِلَى أَمْرِ الرَّبِيعِ يَعْنِي ابْنَ صُبَيْحٍ , وَقَدْرَهُ عِنْدَ النَّاسِ سَأَلَ: أَيُّ شَيْءٍ مَذْهَبُهُ؟ قَالُوا: مَا مَذْهَبُهُ إِلَّا السُّنَّةُ قَالَ: مَنْ بِطَانَتُهُ؟ قَالُوا: أَهْلُ الْقَدَرِ قَالَ: هُوَ قَدَرِيٌّ.
“Sufyan es-Sevrî rahimehullah Basra’ya geldiği zaman Rebî b. Subayh’ın durumunu ve insanların katında onun mertebesini araştırdı. Onun mezhebinin ne olduğunu sordu. Dediler ki:
“Onun sünnetten başka mezhebi yoktur.” Sufyan rahimehullah:
“Onun yakın dostları kimlerdir?” dedi. Dediler ki:
“Kaderîlerdir.” Sufyan rahimehullah dedi ki:
“O halde o da bir Kaderî’dir.”[14]
İbn Batta rahimehullah bu rivayetin ardından şu açıklamayı yaptı:
“Allah Sufyan es-Sevri’ye rahmet etsin. Hikmetle konuşmuştur, haklıdır, ilimle bunu söylemiştir. Kitap ve sünnete uygun düşmüş, hikmetin gereğini yapmış, ilim ve basiret ehlinin yakalayabilecekleri gerçeği açıklamıştır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
{يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ}
Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin ki, sizi ifsat etmekten geri durmazlar ve sizin sıkıntıda olmanızı arzu ederler.” (Al-i İmran 118)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki:
الْأَرْوَاحُ جُنُودٌ مُجَنَّدَةٌ, فَمَا تَعَارَفَ مِنْهَا ائْتَلَفَ وَمَا تَنَاكَرَ مِنْهَا اخْتَلَفَ, وَلَا يُمْكِنُ أَنْ يَكُونَ صَاحِبُ سُنَّةٍ يُمَالِي صَاحِبَ بِدْعَةٍ إِلَّا مِنَ النِّفَاقِ
“Ruhlar derli toplu askerler gibidir. Tanışan ruhlar kaynaşır, tanışmayan ruhlar ihtilaf ederler. Sünnet ehli birinin bid’at ehlinden birine meyletmesi ancak nifak sebebiyledir.”[15]
İbn Batta rahimehullah dedi ki: “Fudayl rahimehullah doğru söylemiştir. Biz bu durumu gözlerimizle gördük.”
Mubeşşir b. İsmail el-Hubulî rahimehullah dedi ki:
قِيلَ لِلْأَوْزَاعِيِّ: إِنَّ رَجُلًا يَقُولُ: أَنَا أُجَالِسُ أَهْلَ السُّنَّةِ , وَأُجَالِسُ أَهْلَ الْبِدَعِ , فَقَالَ الْأَوْزَاعِيُّ: هَذَا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يُسَاوِيَ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ
“el-Evzâî’ye: “Bir adam: “Ben sünnet ehliyle de, bid’at ehliyle de otururum” diyor” denildi. El-Evzâî rahimehullah dedi ki:
“Bu adam hak ile bâtılı eşitlemek istiyor!”[16]
İbn Batta rahimehullah dedi ki: “el-Evzaî doğru söylemiştir. Ben derim ki; bu adam hakkı batıldan, küfrü imandan ayıramaz. Bunun gibiler hakkında ayet inmiş ve el-Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’den sünnet gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ
İman edenlerle karşılaştıkları zaman “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise “Biz sizinle beraberiz” derler.” (Bakara 14)”
Muslim b. Yesar rahimehullah dedi ki:
لَا تُمَكِّنُ صَاحِبَ بِدْعَةٍ مِنْ سَمْعِكَ فَيَصُبُّ , فِيهَا مَا لَا تَقْدِرُ أَنْ تُخْرِجَهُ مِنْ قَلْبِكَ
“Bid’at sahibinin sana bir şey işittirmesine imkân verme. Aksi halde kalbinden çıkarmaya güç yetiremediğin şey sana isabet eder.”[17]
İsmail et-Tûsî rahimehullah dedi ki: “İbnu’l-Mubarek bana şöyle söyledi:
يَكُونُ مَجْلِسُكَ مَعَ الْمَسَاكِينِ , وَإِيَّاكَ أَنْ تَجْلِسَ مَعَ صَاحِبِ بِدْعَةٍ
“Meclisin yoksul kimselerle beraber olsun. Seni bid’at sahibi bir kimseyle oturmaktan sakındırırım.”[18]
Kendilerinden bu rivayetlerin aktarıldığı bu âlimlerin hepsi de; bid’at ve heva ehliyle beraber olup onlara sevgi göstermekten yasaklayan nebevî naslara dayanarak; bid’at ehliyle oturup onların arasına karışmaktan sakındıran diğer sünnet imamları ile ittifak halindedirler.
Çünkü onlar bid’at ehlinin kendileriyle oturanlara nasıl tesir ettiklerini tecrübe etmişlerdir ve bu durumu iyi bilmektedirler.
El-Hattabî rahimehullah Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in:
لا تصاحب إلا مؤمناً ولا يأكل طعامك إلا تقي
Ancak mü’min ile arkadaşlık et, yemeğini de ancak takva sahibi bir kimse yesin[19] hadisinin şerhinde şöyle demiştir:
“Burada ancak takva sahibi olmayan kimseyle arkadaşlıktan sakındırılmakta, onunla beraber bulunup birlikte yemek yemek yasaklanmaktadır. Zira yemek yeme kalplerde ülfet ve sevgi meydana getirir. Yani buyruluyor ki: Takva ve vera sahibi olmayana ülfet etme, onu yemek arkadaşı edinme, sonra pişman olursun!”[20]
Yine Hattabi rahimehullah, “Ruhlar derli toplu askerler gibidir…” hadisinin şerhinde şöyle demiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içinde ruhların bulunduğu bedenlerin dünyada karşılaştıkları zaman üzerinde oldukları durumlarına göre tabiaten ülfet edeceklerini veya birbirlerinden uzaklaşacaklarını bildiriyor. Bu yüzden iyi ve hayırlı olan kimselerin kendileri gibi olanları sevip yakınlaştıklarını, zıdlarından ise uzaklaştıklarını görürsün. Yine facir ve kötü kimseler de kendileri gibi olanların yaptıklarını güzel bulup zıdlarından uzaklaşırlar.”[21]
İmam Ebu’l-Kasım Hibetullah b. el-Hasen b. Mansur el-Lâlekâî rahimehullah, Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sunneti ve’l-Cemaa kitabında bir çok sünnet âlimlerinden bu konuya dair naslar (no:23-313 arasında) zikretmiştir:
Ebu’l-Cevzâ’ rahimehullah şöyle demiştir:
لَأَنْ يُجَاوِرَنِي قِرَدَةٌ وَخَنَازِيرُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَنْ يُجَاوِرَنِي أَحَدٌ مِنْهُمْ -يَعْنِي أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ
“Muhakkak ki benim için maymunlarla ve domuzlarla komşuluk etmek, heva ehlinden biriyle komşuluk etmemden daha sevimlidir.”[22]
Bakiyye b. el-Velid rahimehullah’tan: “Sabit b. Aclan rahimehullah dedi ki:
أَدْرَكْتُ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ وَابْنَ الْمُسَيِّبِ وَالْحَسَنَ الْبَصْرِيَّ وَسَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ وَالشَّعْبِيَّ وَإِبْرَاهِيمَ النَّخَعِيَّ وَعَطَاءَ بْنَ أَبِي رَبَاحٍ وَطَاوُسًا وَمُجَاهِدًا وَعَبْدَ اللَّهِ بْنَ أَبِي مُلَيْكَةَ وَالزُّهْرِيَّ وَمَكْحُولًا وَالْقَاسِمَ أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَعَطَاءً الْخُرَاسَانِيَّ وَثَابِتًا الْبُنَانِيَّ وَالْحَكَمَ بْنَ عُتْبَةَ وَأَيُّوبَ السِّخْتِيَانِيَّ وَحَمَّادًا وَمُحَمَّدَ بْنَ سِيرِينَ وَأَبَا عَامِرٍ وَكَانَ قَدْ أَدْرَكَ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ, وَيَزِيدَ الرَّقَاشِيَّ  وَسُلَيْمَانَ بْنَ مُوسَى كُلُّهُمْ يَأْمُرُونَنِي فِي الْجَمَاعَةِ وَيَنْهَوْنَنِي عَنْ أَصْحَابِ الْأَهْوَاءِ قَالَ بَقِيَّةُ: ثُمَّ بَكَى وَقَالَ: يَا ابْنَ أَخِي مَا مِنْ عَمَلٍ أَرْجَى وَلَا أَوْثَقُ مِنْ مَشْيٍ إِلَى هَذَا الْمَسْجِدِ. يَعْنِي مَسْجِدَ الْبَابِ
Enes b. Mâlik’e, İbnu’l-Museyyeb’e, el-Hasen el-Basrî’ye, Saîd b. Cubeyr’e, eş-Şa’bî’ye, İbrahim en-Nehâî’ye, Atâ b. Ebî Rabâh’a, Tâvus’a, Mucâhid’e, Abdullah b. Ebî Muleyke’ye, ez-Zuhrî’ye, Mekhûl’e, el-Kâsım b. Abdirrahman’a, Atâ el-Horâsânî’ye, Sâbit el-Bunânî’ye, el-Hakem b. Uteybe’ye, Eyyûb es-Sahtiyânî’ye, Hammâd’a, Muhammed b. Sîrîn’e, Ebû Âmir’e – ki o Ebû Bekr es-Sıddîk’a yetişmişti – Yezîd er-Rakkâşî’ye ve Suleymân b. Mûsâ’ya yetiştim. Hepsi de bana cemaatte bulunmamı emrediyor ve hevâ sahiplerinden beni yasaklıyorlardı.” Bakiyye b. el-Velid rahimehullah dedi ki:
“Sonra Sabit ağladı ve dedi ki:
“Ey kardeşimin oğlu! Şu mescide yürümekten daha fazla umut beslediğim ve güvendiğim bir amel yoktur.”[23]
İmam el-Lalekâi rahimehullah bu şekilde selefin bid’at ve heva ehlinden uzaklaşmaya dair menheclerini ortaya koyan nakiller yapmıştır.
İmam Nevevî rahimehullah Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in salih arkadaşın misaline dair hadisine şu açıklamayı yapmıştır:
“Burada salihlerin, hayır, muruvvet, üstün ahlak, verâ, ilim ve edep sahibi kimselerin meclislerinin fazileti söz konusu edilmekte, şer ehlinin, bid’at ehlinin ve insanların gıybetlerini yapanların yahut günahkârlığı ve tembelliği artıranların meclisleri gibi mezmum ortamlardan yasaklanmaktadır.”[24]
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Rafizilere gelince, onunla ancak beraberce nifak üzere çalışmak isteyen kimse beraber olur. Şüphesiz onun kalbindeki din bozuk bir dindir. Kendisini ancak yalan ve hıyanete, insanları aldatmaya, onlara kötülük etmeyi kastetmeye sürükler. Onlara yapabileceği her kötülüğü yapar. Kendisini tanımayan kimseye öfke besler. O kendisini tanımasa da rafizi ona nifak sureti gösterir ve sözlerini süsler. Bu yüzden insanların zayıf olanlarına ve kendisine ihtiyacı olmayan kimselere karşı münafıklık ettiğini görürsün. Çünkü kalbinde, kalbi zayıflatan nifak vardır.
Müminde ise imanın izzeti vardır. Şüphesiz izzet; Allah’a, rasulüne ve müminlere aittir. Sonra onlar yani rafiziler imanın başkalarında değil, kendilerinde olduğunu iddia ederler. Müslümanların grupları arasında en fazla zillet onlardadır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz rasullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (Mu’min/Gafir 51) Onlar (Rafiziler) İslam fırkaları içinde yardım edilmekten en uzak olanlardır. Yardımsız bırakılmaya en layık olanlardır. İslam grupları içinde nifaka en yakın ve imandan en uzak olanlardır.
Onların hakiki münafıklar olduklarının göstergesi, iman etmemiş olan mülhitlerin diğer fırkalardan daha çok Rafizilere, Rafizilerin de onlara meyletmeleridir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyumuştur: “Ruhlar, derli toplu askerler gibidir. Tanışan ruhlar anlaşır, tanışmayanlar ihtilaf ederler.” İbn Mes’ud radiyallahu anh de: “İnsanları sırdaşlarıyla değerlendirin” demiştir.
Böylece anlaşılıyor ki, rafizilerin ruhları ile münafıkların ruhları tam bir ittifak içindedir. Ortak yönleri ve benzerlikleri vardır. Çünkü rafizilikte nifak vardır ve nifak şubeler halindedir. Sahihayn’de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi geçer: “Dört şey kimse bulunuyorsa katışıksız bir münafıktır. Kimde de bu hasletlerden bazısı varsa onu terkedinceye kadar onda nifaktan bir şube var demektir: Konuştuğunda yalan söylemesi, kendisine güvenildiğinde ihanet etmesi, söz verdiğinde sözünde durmaması, tartıştığında haddi aşması.”[25]
Yine şöyle demiştir: “Arkadaşlık, akrabalık ve kardeşlik ancak Allah Teâlâ’ya, Allah’ın dilediği şekilde itaat edenler için söz konusudur. Bunun delili Sünen’deki şu hadistir: “Ancak mümin ile arkadaşlık et ve yemeğini ancak takva sahibi yesin.” Yine orada şu hadis geçer: “Kişi dostunun dini üzeredir. Biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.”[26]
İmam Şatıbî rahimehullah bid’at ehlinden sakındırma hususunda bir çok naslar zikretmiştir:
Yahya b. Ebi Kesir rahimehullah dedi ki:
إِذَا لَقِيتَ صَاحِبَ بِدْعَةٍ فِي طَرِيقٍ; فَخُذْ فِي طَرِيقٍ آخَرَ "
“Bid’at sahibiyle yolda karşılaşırsan, yolunu değiştir.”
Ebu Kılabe rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَهْلَ الْأَهْوَاءِ، وَلَا تُجَادِلُوهُمْ; فَإِنِّي لَا آمَنُ أَنْ يَغْمُرُوكُمْ فِي ضَلَالَتِهِمْ، وَيُلَبِّسُوا عَلَيْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْرِفُونَ
“Heva ehliyle oturmayın, onlarla tartışmayın. Zira ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından ve bildiğiniz şeyler hususunda sizi şüpheye düşürmelerinden emin olamam.”
İbrahim en-Nehai rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ، وَلَا تُكَلِّمُوهُمْ; فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ تَرْتَدَّ قُلُوبُكُمْ
“Heva ehliyle oturmayın ve onlarla konuşmayın. Zira ben kalplerinizi geri döndürmelerinden korkuyorum.”
Bu konuda rivayetler çoktur. Bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilmiş olan şu hadis pekiştirmektedir: “Kişi dostunun dini üzeredir. Biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” Ebu Kılabe rahimehullah’ın sözündeki uyarı bu hadiste ortaya çıkmaktadır. Zira kişi sünnetin esaslarından bir mesele üzerinde yakin üzere iken, heva sahibi olan bir kimse, lafzen ihtimali olmayan veya kendişinin görüşünü destekleyen bir şüphe atabilir, kişinin kalbi de bunu kabul eder. Bildiği şeylere döndüğünde onu karanlık olarak bulur, ya onu fark edip ilimle reddetmeye güç yetiremez ya da onu fark edemez ve helak olur gider.”[27]
Hafız İbn Hacer rahimehullah, Ebu Musa radiyallahu anh’ın rivayet ettiği, salih arkadaşın misali ile ilgili hadisin şerhinde şöyle demiştir:
“Hadiste sohbeti din ve dünya konusunda eziyet veren kimselerle oturmaktan yasaklama ve sohbeti din ve dünya hususunda fayda veren kimselerle oturmaya teşvik söz konusudur.”[28]
Es-San’ânî rahimehullah, aynı hadisin şerhinde şöyle demiştir: “Veya ondan kötü bir koku hissedersin” kavline gelince; kötü arkadaş böyledir. Ya dinine isabet eder ve ateşiyle seni yakar veya seni sıkıntıya sokar. Bu hadiste kötü arkadaştan uzaklaşmaya ve salih kimselere yakınlaşmaya teşvik vardır. Ali aleyhi's-selâm dedi ki (O böyle diyor lakin uygun olanı ona radiyallahu anh  (Allah ondan razı olsun) demektir.)
“Facir (günahkâr) kimseyle arkadaşlık etme! Zira yaptığı şeyleri sana süslü gösterir, senin de kendisi gibi olmanı sağlar.” Denilmiştir ki: “Seni şerli kimselerin arkadaşlığından sakındırırım. Zira sen farkında olmadan senin tabiatini çalarlar.”[29]
El-Azimabadî rahimehullah aynı hadisin şerhinde dedi ki: “Hadiste salihlerin ve âlimlerin sohbetine, meslislerine katılmaya teşvik vardır. Zira bu dünya ve ahirete fayda verir. Şerli kimselerin ve fasıkların sohbetlerinden ise uzaklaşmaya yönlendirme vardır. Zira bu din ve dünyaya zarar verir.”[30]
El-Azimabadî rahimehullah diğer hadisin şerhinde de şöyle diyor: “Ruhlar yani insanların ruhları, derli toplu asklerler gibidir. Bu, karşı karşıya gelen, Allah’ın hizbi ile şeytanın hizbi olmak üzere iki orduyu ifade etmektedir. Bunlardan tanışanlar yani, tanışma iki veya daha fazla kimse arasında olur. Bunun zıddı olan tanışmama da böyledir. Yani ruhlar bedenlere girmeden önce birbirlerini tanımışlarsa anlaşırlar. Bedenler dünyada bir araya geldiğinde aralarında ülfet ve şefkat oluşur. Ruhlar aleminde tanışmayanlar ise ihtilaf ederler. Nevevi dedi ki: “Ruhlar derli toplu askerler gibidir” kavlinin manası; farklı türlerden bir araya gelmiş topluluk demektir. Tanışmaları ile kastedilen; Allah’ın onları birarada kılmasıdır. Denildi ki: Allah’ın kendilerini yarattığı özelliğe göre uyumlu olmaları kastedilmiştir. Yine denildi ki: Yaratılıp bir araya getirildiler, sonra bedenlere ayrıldılar. Kimin tabiati birbirine uygunsa anlaşır, uygun değilse uzaklaşıp muhalefet ederler.” El-Hattabi ve başkaları dediler ki: “Allah onları başlangıçta cennetlikler ve cehennemlikler olarak yaratmıştır. Ruhlar karşılıklı iki sınıf idi. Dünyada da bendenler karşılaştığı zaman yaratıldıkları asla göre ülfet eder veya ihtilaf ederler. Hayırlı kimseler hayırlılara, şerli kimseler de şerlilere meyleder.” El-Munzirî dedi ki: “Bunu Muslim de Suheyl b. Ebi Salih – Ebu Hureyre radiyallahu anh yoluyla rivayet etmiştir.”[31]
Bizler de bu âlimlere uyarak, onların delillerine dayanarak selefî gençleri, heva ehliyle beraber olmaktan sakındırırız. Nefsine güverek sapıklık ehlinin yolunu tutan, onların sapıklıklarını reddederken birden kendilerini bid’at ehlinin kucaklarında bulan geçmişlerden ibret alsınlar!
İslam tarihindeki tecrübeler göstermiştir ki, sahabelerin çocuklarından olan bazı insanlar İbn Sebe’ye meyletmişler ve sapıklığa düşmüşlerdir.
Sahabe ve tabiinin çocuklarından olan bazı insanlar Muhtar b. Ebi Ubeyd’e meyletmişler ve sapıklığa düşmüşlerdir.
Bu asırda bazı insanlar sapık siyasetçilere ve bid’at önderlerine meyletmişler ve sapıklığın ağlarına düşmüşlerdir.
Bunların örnekleri sayılamayacak kadar çoktur! Lakin İmran b. Hittan’ın kıssasını zikretmekle yetineceğiz. Bu zat sünnet ehlinden idi. Haricilerden bir kadına aşık oldu. Onunla evlenip, onu sünnete hidayet etmek istedi. Fakat kadın onu kendisinin bid’atine düşürdü.
Selefî menhece kendisini nispet eden ve: “Ben heva ehlinin yanına gidip onları doğru yola çağıracağım” diyerek onların tuzağına düşen çoktur. Abdurrahman b. Mulcem ve İmran b. Hittan, bunların ikisi de kendilerini sünnete nispet ederlerdi. Sonra sapıklığa düştüler. Abdurrahman b. Mulcem’in sapması, kendisini Ali radiyallahu anh’ı katletmeye kadar götürdü. İmran b. Hittan’ın sapması ise, Ali radiyallahu anh’ı katleden İbn Mulcem’i şu sözlerle övmeye kadar götürdü:
Ey takva sahibinin darbesi! Bununla ancak Arş’ın sahibinin rızasına ulaşmayı diledin!
Ben ise bunu zikrettiğim zaman Allah katında, mizanda iyilik olmasını umuyorum…”
O mücrimi meth ettiği beyitleri böylece devam etmektedir. Allah’tan afiyet dileriz.
Hadis imamlarından Abdurrazzak b. Hemmam, Cafer b. Suleyman ed-Dabaî’nin ibadet ve zühdüne aldandı, ona ülfet etti ve şiilik tuzaklarına düştü.
Ebu Zerr el-Herevî sahih hadislerin ravilerinden, hadis âlimlerinden biri idi. Darekutni’nin Bakillani’yi öven bir sözüne aldandı, Bakillani’yi öven bu söz kendisini Eşari’lik bid’atine düşmeye götürdü ve Eş’ârilik davetçilerinden biri haline geldi. Onun vesilesiyle Magrib’de Eşari mezhebi yayıldı. Magrib’liler ona ünsiyet ettiler, ona gelip ziyaret ettiler, o da onlara eşari menhecini ekti. Hâlbuki onlar daha önce selefilikten başka bir menhec bilmezlerdi. Herevi kötü bir yol başlattı. Allah’tan afiyet dileriz.
Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bir hidayete davet ederse ona, kendisine tabi olanların kadar ecir vardır ve onların ecirlerinden eksilme olmaz. Kim de bir sapıklığa davet ederse ona kendisine tabi olanların vebali kadar vebal vardır ve onların veballerinden bir eksilme olmaz.” Allah’tan afiyet dileriz.
Beyhaki, İbn Furek ve benzerleri gibi bazı sapıklık ehline aldandı. Kendisi hadis imamlarından biri iken Eşariliğe düştü.
Burada ise bir cahil nefsine güvenip aldanabilir ve kendisini koruyacak bir ilmi de yoktur. Böyle birinin o kimselerin bidatlerine düşmesi yüz kat daha müsaittir.
 Bu asırda selefî menhec üzere olduklarını bildiğimiz, fakat bid’at ehliyle beraber olmaları sebebiyle sapıtan birçok tanıdığımız kimseler olmuştur. Çünkü bu asırda bid’at ehlinin değişik üslupları vardır, aktiftirler. Onların geçmiş zamanda şeytanın öğretmiş olduğu yolları vardır. Şu an bu üslupları ve yolları kullanarak insanları kandırmaktadırlar. Muasır heva ehlinin üsluplarından birisi: “Sen hepsini oku, dinle, hakkı al, bâtıl olanı terk et” demeleridir. Gençlerin çoğu ise hakkı ve bâtılı bilmemektedir. İşler ters yüz edilip sunulmaktadır. Hak, bâtıldan ayırt edilemez olmuştur. Bu sebeple bu genç hak zannederek bâtıla düşer. Batıl zannettiği için hakkı terk eder. Huzeyfe radiyallahu anh’ın dediği gibi: “Bütün sapıklıkların başı, daha önce iyi bildiğin şeye karşı çıkmaya ve daha önce karşı çıktığın şeyi kabul etmeye başlamandır.” Kişinin Selefîlik iddiası altında sünnet ehline harp ettiğini görürsün. Ona göre daha önce iyi bildiği şeylere artık karşı çıkmakta ve daha önce çirkin gördüğü şeyleri kabul etmektedir. İşte bu her sapanın sapıklığıdır!
Selefî gençleri bid’at ehline aldanmaktan ve onlara meyletmekten sakındırırız.


[1] Sahih. Buhari (6169) Muslim (2640)
[2] Hasen. Ahmed (2/303, 334); Ebû Dâvûd (4833); Tirmizî (2378) Hakim (4/188) el-Elbani, es-Sahiha (927)
[3] Sahih. Buhârî (3336) Muslim (2638)
[4] Sahih. Buhârî (5534) Muslim (2628)
[5] Şerhu’s-Sunne (1/227)
[6] Ravzatu’l-Ukala (s.99-103)
[7] El-İbane (369)
[8] El-İbane (371, 395)
[9] El-İbane (376)
[10] El-İbane (378)
[11] El-İbane (400)
[12] El-İbane (403)
[13] El-İbane (407)
[14] El-İbane (426)
[15] El-İbane (434)
[16] El-İbane (435)
[17] El-İbane (441)
[18] El-İbane (457)
[19] Tirmizî (2395) Ebû Dâvûd (4832) İbn Hibbân (554, 560) Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’den. Bkz.: el-Elbani, Sahihu’l-Cami (7341)
[20] Hattabi, Mealimu’s-Sunen (4/115)
[21] Meâlimu’s-Sunen (4/115)
[22] El-Lalekai İtikad (231)
[23] el-Lâlekâî (239) Taberânî, Musnedu’ş-Şâmiyyîn (3/279); İbn Asâkir, Tarih (11/134); Fesevî, el-Ma’rife (3/375)
[24] Nevevi, Şerhu Sahihi Muslim (16/178)
[25] İbn Teymiyye Minhacu’s-Sunne (6/425-427)
[26] İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (15/327)
[27] Şatibi el-İ’tisam (1/172-173)
[28] Fethu’l-Bari (4/324)
[29] Et-Tenvir Şerhu’l-Camii’s-Sagir (9/521)
[30] Avnu’l-Ma’bud (13/178)
[31] Avnu’l-Ma’bud (9/211)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)