Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

9 Mart 2017 Perşembe

Çağın Yeni Putları - 3 -

Üçüncü Put: Fikir Hürriyeti/Düşünce Özgürlüğü
Günümüzde İslâmî fikir alanında ortaya atılan en tehlikeli meselelerden birisi de fikir hürriyeti veya görüş özgürlüğüdür. İçerideki düşmanlar İslamî isimler altında bu hamleyi yapmaktadırlar. Fikir savaşçıları bâtıllarını yerleştirmek için kültürlü kimseler arasında bu zehri yayarak içirmektedirler.
Onlar, sapıklık, fesat, ilhad, Allah’ın dinine muhalefet, O’nun emirlerinin dışına çıkmak, İslâm akidesinin yıkılması, dinin esaslarının ve kurallarının yaralanması gibi neticeleri arzulayarak fikir hürriyeti talep etmektedirler.
Şu an fikir hürriyeti adı altında yıkıcı Bâtinî iddialara canlılık getirilmekte, bâtınî fikirlerle habis iftiralar dayatılmaktadır. O zaman da dinine tutunan müslüman genç ayıplanmaktadır.
Sürekli olarak düşünce ve inanç özgürlüğü ile aydınlanma iddia ederler. Sonra da bu iddialarını unutarak müslümanlara bu özgürlüğü kapatırlar! İslamî unsurlar ortaya çıktıkça, bu kimseler kalkıp “gericilik” ve “teröristlik” ithamlarını seslendirirler! Müslümanların, insanları tarih öncesi asırlara döndürmek istediklerini iddia ederler! Hepsi de bu konuda İslam ahkâmı hakkında bir müftü, bir fakihe dönüşüverir! İşte o anda fikir ve inanç özgürlüğü diye attıkları sloganları unuturlar, hürriyet iddialarıyla doldurdukları sayfaları, ufukları kaplayan sözleri bilmezden gelirler. Lakin fırlayan birisi cahiliyye davasında bulunsa, bâtinî fikirler ortaya atsa, Allah’ın dinine karşı saldırı yapsa, hemen onu savunmak için süratle kalemleri harekete geçer, yayın organları ona açılır, eleştiri gündeme gelse fikir hürriyeti namına ağıt yakarlar!
Sudan’da birisi İslam ahkâmına karşı saldırı başlatmış, peygamberlik iddia etmiş ve kendisine tabi olmadıkları için müslümanların âlimlerinin mürted olduklarını ilan etmişti. Bu şahıs idam edildikten sonra da “Büyük İslam Mütefekkiri, büyük müceddid”(!) için gözyaşları dökülmüş, gazeteciler, komunistler, şüpheciler ve meçhul kimseler ağıt yakmış, hatta onun idamına hükmeden kadıyı deli olmakla suçlamışlardı!
 İnsanların karşısına başka bir fırlama çıkmış, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in nebilerin sonuncusu olmadığını ilan etmişti. O ve Bahaîlerden olan ortakları Allah’ın dinini tamamen değiştirmek istemişler, İslam âlemindeki âlimlerin genelinin mürtet olduklarını söylemişler, buna rağmen yazarlar fikir ve inanç hürriyeti adına onu müdafaa için kalemlerini çalıştırmışlardı. Dindarlığı onların arzuladıkları şekilde sunan böyle kimselerin fikirlerinin müsadere edilemeyeceğini savunarak: “Dinde zorlama yoktur” ayetini suistimal ediyorlardı! Üstelik düşünce özgürlüğü adına ağıt yakarken, kendilerine karşı çıkanları da dinden çıkmakla itham ediyorlardı!![1]
 Fikir hürriyeti adı altında İslam meydanında, dinden varis olunan herşeyi yerle bir etmeye çalışan, geçmişten beri devam eden ahlakî ve itikadî değerler hakkında hükmedici,  yeni bir mezhep ortaya çıkmıştır. Bu mezhebin put bekçileri ve kâhinleri buna “modernizm/yenilikçilik” ismini vermişlerdir.[2]
Türkiye’de din ve dindarlık aleyhtarı olan kimselerin gazetelerinde ve bütün yayınlarında, Huseyin Atay, Yaşar Nuri Öztürk, İlhan Arsel, Turan Dursun, Zekeriya Beyaz gibi isimleri savunuyorlardı.
Şimdilerde ise Mustafa İslamoğlu, Cübbeli Ahmed Ünlü, Nihat Hatipoğlu, Mehmet Okuyan gibi, din adına Kur’an ve Sünnet ile sabit değerlere ihanet eden kimseleri ön plana çıkarıp revaca getirmektedirler.
Körlerle sağırlar birbirlerini ağırlarken, tek sahih din menheci olan, Kur’ân ve Sünnet esaslarına gereken değeri verip, başka bir kaynak tanımayan Selefiliği hep birlikte hedef göstermekte, batıl mezhepler için tanıdıkları fikir ve inanç özgürlüğü iddialarını unutarak Selefin yani sahabe ve tabiinin inandığı gibi inanmaya tahammül edememektedirler.
Dünyada Selefiliğin yüzünü çirkinleştirmek isteyen dış mihraklar, önce el-Kaide ve en-Nusra, sonra İşid gibi terör örgütlerine imkânlar sağlayarak halkların gözünde selefilik ile terörü özdeşleştirmeye çalışmışlardır. İslam âleminde Selefilerin karşı çıktığı; mezhep taklidi, re’y ve kıyas gibi unsurları meşru saydırma girişimlerinde başarılı olmuşlar, bu durum Demokrasi küfrü için yumuşak bir zemin hazırlamış, dayatmacı dikta yönetimlerine alternatif olarak halklara demokrasiyi şirin göstermişler, göstermelik Arap baharı ve Türk baharı tiyatrolarıyla demokrasi benimsetilmiş, her batıl ideolojinin önü açılmış, fakat Kur’ân ve sünnete aykırı olan her unsura karşı çıkan selefilere bütün yollar kapatılmış, toplumların ve grupların karşısında selefiler hedef gösterilmiştir.
Fikir ve inanç özgürlüğü putunu dikebilmek için Ebu Hanife’yi ön plana çıkarmayı tercih etmişlerdir. Bunun sebebi, Ebu Hanife’nin Kur’ân ve sünnete aykırı olan bazı inanç ve görüşlerinden dolayı kendi zamanında reddedilmiş bir kimse olmasıdır. Onu bayraklaştırmaya çalışanlar Ebu Hanife’yi yalnızca suistimal etmek isteyen kimselerdir. Fakat vermek istedikleri mesaj şudur: “Bu ümmetin selefi, Ebu Hanife gibi büyük imamları bile reddetmişlerdir, bizim fikirlerimiz de Ebu Hanife’nin fikirleri gibi olduğundan reddediliyor” Böylece Ebu Hanife’nin de berî olduğu sapık inançlarını ve bâtıl görüşlerini, onun ismini etiket olarak kullanarak pazarlamak istemektedirler. Çünkü şunu çok iyi bilmektedirler: Bu halk taklit ve gelenekçilik sebebiyle Ebu Hanife’yi kutsamaktadır. Yoksa Ebu Hanifenin hayatı, mücadeleri, fikirleri ve itikadı hakkında araştırmaya dayalı bir bilgiye sahip değillerdir. Kulaktan nasıl dolduysa öyle yüceltmektedirler. Gelenekçiliğe/Traditionalisme tamamen karşı olan bu yenilikçi/Modernistler, geleneğin olumsuz yönü olan taklitçiliğin bu fırsatını değerlendirmek istediler ve Ebu Hanife’yi kötü emellerine alet ettiler.
Duygusal malzemeleri çokça kullanan Mustafa İslamoğlu, Ebu Hanife’yi, “Kur’an mahlûktur” şeklindeki küfür itikadını yaymak için kullanmak isteyince, böyle bir fikri dile getirdiği zaman İslam ümmetinin âlimlerinin Ebu Hanife’yi bile reddettiklerini delilleriyle açıkladım. O zaman birilerinin uydusu haline gelmiş kimseler beni Ebu Hanife’ye hakaret, imamları saymamak gibi tuhaf ithamlarla her köşede eleştirdiler. Yüzlerine tükürsem ya rabbi şükür diyecekler!   
Evet, her fikre hürriyet tanıyorlar, Mutezilenin muasır imamı Ubeyd el-Cabiri, Cehmilik küfrünü bağıra bağıra dile getiren M. İslamoğlu, Kur’an inkârcılığını Kur’an tefsiri adı altında sunan Mehmet Okuyan, Allah’ın ilim sıfatını inkâr eden Abdulaziz Bayındır, İslamın değerlerini alay konusu eden Cübbeli Ahmed ve benzerlerinin kitaplarını satmakta, dağıtmakta hiçbir sakınca görmeyen kimseler, Kur’ân, Sahih sünnet ve ümmetin selefinden delillerden başka bir şey yayınlamadığım kitaplara asla tahammül edemiyorlar!
Şeyh İbn Baz rahimehullah, bu yeni mezhebin hedeflerini ve tehlikesini açıklamıştır. Hedefi; dini, din değerlerini, inançları, ahlak değerlerini yenilik adı altında bir kenara atmak, öncekilerle bağı tamamen kesip atmaktır.[3]
Herkesin bilmesi gereken şeylerden birisi şudur: İslam, görüş hürriyetini İslam’ın esasları dışında çıkmadığı sürece korur. Bu, dinde nasihatleşme ve içtihat babında sayılır. İslam’ın düşünce ve içtihadı tamamlama konusunda kesin çizgileri vardır.
Lakin İslam, küfür ve riddeti korumaz. İbn Abbas radiyallahu anhuma, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْتُلُوهُ
Dinini değiştireni öldürün.”[4]
İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ، يَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَأَنِّي رَسُولُ اللهِ، إِلَّا بِإِحْدَى ثَلَاثٍ: الثَّيِّبُ الزَّانِي، وَالنَّفْسُ بِالنَّفْسِ، وَالتَّارِكُ لِدِينِهِ الْمُفَارِقُ لِلْجَمَاعَةِ
Müslüman kişinin kanı şu üç şeyden biri dışında helal değildir: evlilik yaşamış hür kimsenin zina etmesi, cana karşı can (kısas olarak) ve cemaatten ayrılarak dinini terk etmesi.[5]
Allah Teâlâ’ya ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e veya dinde bilinmesi zorunlu olan bir esasa dil uzatmak görüş hürriyetinden değildir. Kim böyle bir şey yaparsa müslümanların önceki ve sonraki âlimleri onun kanı helal olan bir mürted olduğunu söylemişlerdir. Allah Teâlâ böyle bir kimsenin, tevbe etmediği sürece hiçbir amelini kabul etmez.
Şeyh İbn Useymin rahimehullah’a şöyle sorulmuştur: “Fikir hürriyeti sözünü çokça işitiyor ve okuyoruz. Bu, inanç özgürlüğü davetidir. Buna ne açıklama yaparsınız?” O da şöyle cevap vermiştir:
“Muhakkak ki dinlerden dilediğine inanabilme konusunda özgür olduğuna inanan kişi kâfirdir. Zira Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in dininden başka bir din edinmeye genişlik gören bir inanca sahip olan kişi Allah Azze ve Celle’yi inkâr etmiştir. Ondan tevbe etmesi istenir. Eğer tevbe ederse eder, aksi halde katledilmesi gerekir. Dinler, fikirler değildir. Lakin dinler, Allah Azze ve Celle’nin, kullarının onunla amel etmeleri için rasullerine indirdiği vahyidir. Fikir hürriyeti sözü ile din kastedilmektedir. Bu sözün İslamî kitapların sözlüklerinden çıkarılması gerekir. Zira bu bozuk bir manada ele alınmaktadır ve İslam’ın, Hristiyanlığın, Yahudiliğin birer fikir olduğu söylenmektedir. Bu da dinlerin; dünyadaki fikirlerden ibaret olduğu, insanların bunlardan dilediğini seçebileceği inancına sürüklemektedir. Hakikatte ise semavi dinler Allah Azze ve Celle katından gelmiştir. İnsanın bunların Allah’tan bir vahiy olduğuna, bunlarla Allah’a kulluk ettiklerine inanmaları gerekir. Buna fikir denmesi caiz değildir.
Özetle: Kişinin dilediği dini seçebilmesinin caiz olduğuna, bu konuda özgür olduğua inanan kişi Allah Azze ve Celle’ye kâfir olmuştur. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. Muhakkak ki o ahirette de hüsrana uğrayanlardandır!” (Âl-i İmrân 85)
 إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ
Doğrusu Allah katında din İslâm'dır.” (Âl-i İmrân 19)
Kişinin İslam’dan başka bir dine inanması caiz değildir. Bunu caiz gören kimsenin dinden çıkan bir kâfir olduğunu ilim ehli açıkça belirtmişlerdir.”[6]
- inşallah yazı çağın 4. putu olan "çoğunluğun hükmü" maddesi ile devam edecek -

[1] Bkz.: Abdusselam el-Besyuni, el-Yesaru’l-İslâmî (s.72-74)
[2] Bkz.: Avd el-Karnî, el-Hadasetu Fi Mizani’l-İslam (s.1226)
[3] Avd el-Karni, el-Hadase (s.1226)
[4] Sahih. Buhârî (3017)
[5] Sahih. Buhârî (6484) Muslim (1676)
[6] İbn Useymin Mecmuu Fetava (s.136)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)