Bismillah.
Geçtiğimiz
aylarda Bid’at Ehli Tevhid Ehli Sayılır mı manasında bir yazı yayınlamıştım. Bu
yazıda günümüzün saptırıcı önderlerinden biri haline gelmiş bulunan Ebu Said
hakkında da “tagut” tabirini kullanmış olmam hakkında çeşitli kulisler
yapılarak benim Ebu Said’i tekfir ettiğim şeklinde magazinler yayılmıştır. Bu
asparagası sakız yapanlardan birisi de maalesef Ebu Said’in kendisidir. En
azından ahlakî değerlerini kaybetmemiş olmasını ümit ederdim, Lakin “bana
deyyus diyor”, “bana papaz diyor” gibi ahlaksızca sızlanmalarına, eskiden
atılmış bir çamur olan “Ebu Muaz’da haricilik var” iftirasını besleyen yeni bir
malzemeyi kullanması da eklenmiştir.
Öncelikle Ebu Said ve onun gibi davrananlara Deyyus tabirini kullanan ben değilim. Benim yaptığım şey yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in deyyus kelimesine yaptığı tarifin Ebu Said tarafından davet edilip uygulanan ve mutaassıplarınca benimsenen fiilleriyle uyuştuğu gerçeğini itiraf etmekten ibarettir.
Öncelikle Ebu Said ve onun gibi davrananlara Deyyus tabirini kullanan ben değilim. Benim yaptığım şey yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in deyyus kelimesine yaptığı tarifin Ebu Said tarafından davet edilip uygulanan ve mutaassıplarınca benimsenen fiilleriyle uyuştuğu gerçeğini itiraf etmekten ibarettir.
“Bana
papaz dedi” suçlamasına gelince, Müslümanlardan hiçbir şahsa muayyen olarak
papaz demediğimi en iyi bilenlerden biri Ebu Said’dir. Benim yaptığım uyarı ders
ve seminer düzenlerinin Hristiyanların kiliselerdeki tarzlarına benzediği
hakkındadır. Bursa ve İnegöl’de bazı haysiyet yoksunu münafıkların “Hocaya
papaz diyor, hepimize deyyus diyor” diyerek yaptıkları yaygaraları, maalesef Ebu Said de birçok ortamlarda, aleyhimde karalama malzemesi edinmiştir.
Bahsi
geçen bu fırkanın mensupları (Ebu Said
mutaassıpları) iman meselelerinde harici akidelerinden bazı özellikler taşımaktadırlar.
Oy kullanmaya cevaz vermeleri, hatta bunu vacip saymaları haricilik
özelliklerinden biridir. Fakat ne tuhaf ki, oy kullanmaya karşı çıktığım için
beni haricilikle nitelemektedirler. Bu da fırkalar ve görüşleri hakkındaki
cehaletlerindendir. Yine Münafık hükmünde olan yöneticileri mürtet sayarlar.
Mısır’daki ayaklanmaları desteklemişlerdir. Her ne kadar Suriye’deki savaşı
fitne olarak görseler de, aslında Esed’i mürtet sayma bakımından Nusra ve el-Kaide gibi Harici
gruplarla müttefiktirler. Haricilerle ittifak ettikleri bir diğer vasıf da her
tagutun kafir olduğunu söylemeleridir.
Dolayısıyla Ebu Said hakkında tagut
tabirini kullandığımı görünce, düştükleri denizde hemen yılana sarıldılar.
Halbuki daha önce "Selefin Sabit Akidesinden Güncel Harici Akidelerine Cevaplar"
adlı risalemde her tagutun kafir olduğunu iddia eden harici sapmasına cevaplar
vermiş, çeşitli ses kayıtlarında defalarca bu hususu açıklamıştım. Lakin
kendileri her tagutu kafir saydıklarından, benim de Ebu Said’i tekfir ettiğimi
yaydılar.
Tagut terimi ile ilgili olarak yaptığım açıklamaların yalnız benden
menkul izahlar olduğu şeklinde bir şüphenin zihinlerde takılı kalmaması için, “her
tagutun kâfir olmadığı ile ilgili olarak, Ebu’l-Hattab es-Sinhâni’nin bir
makalesini tercüme ediyorum:
Tagut vasfının fasık hakkında kullanılması doğru mudur ve her tagut kafir
midir?
1-
Bir şeyi tagutlukla nitelemek, o şeyin tekfirini gerektirmez.
2-
Bu yüzden tagutlukla vasıflanan kimseyi tekfir etmekte acele edilmez.
Bu
esas, beş açıdan açıklanır:
Birincisi:
Tagut
kelimesi sapıklıkta önderlik eden herkes hakkında kullanılır. Çünkü tagut
kelimesi haddi aşmak anlamındaki tuğyan kelimesinden türemiştir.
Tagut
kelimesinin her sapıklık önderi hakkında kullanılmasının delili:
Allame
Kurtubî rahimehullah Nahl suresi 36. Ayetinin tefsirinde (5/75) şöyle demiştir:
“Her ümmete Allah’a ibadet edin ve taguttan kaçının diye bir rasul
göndermişizdir” yani, şeytan, kahin, put ve sapıklığa davet eden herkes gibi, Allah’ın
dışında ibadet edilenleri terk edin demektir.”
Firuzabâdî
rahimehullah şöyle demiştir: “Tagut; lat, uzza, kahin, şeytan, her sapıklık
önderi, putlar, Allah’ın dışında ibadet edilenler ve kitap ehlinin azgınlarıdır.”
(Kamusu’l-Muhit, tagâ maddesi)
Durum
böyle olduğuna göre, tuğyanın hepsinin tekfiri gerektirmediği hakkında ihtilaf
yoktur. Bu tuğyan tekfiri gerektirebilir yahut küfür haddine ulaşmamış
olabilir.
İkincisi:
Sırf haddi aşması sebebiyle, nitelenen
zatı dikkate almaksızın, bir şeyi tagut olarak niteleyen alimler vardır.
Şahsın
durumuna bakmaksızın tagut nitelemesi yapmanın caiz olduğunun delili:
Allame
İbnu’l-Kayyım rahimehullah İ’lamu’l-Muvakkin’de (1/50) şöyle demiştir: “Tagut;
kulun haddini aştığı her mabud, tabi olunan veya itaat edilen önderdir.”
İbn
Useymin rahimehullah Allame İbnu’l-Kayyım rahimehullah’ın sözüne not olarak şu
açıklamayı yapmıştır: “İbn Kayyımın maksadı; haddin aşıldığı konuda kendisine
itaat edilmesine veya tabi olunmasına razı olan herkestir. Yahut şöyle denir:
Kendisine ibadet eden, tabi olan veya itaat edene itibarla, kendisi sebebiyle
haddin aşıldığı şey taguttur. Çünkü onu Allah’ın koyduğu konumdan yukarı çıkarmışlar,
böylece bu mabuda ibadet, bu öndere tabi olmak ve ona itaat etmek, bu sebepten
had aşıldığı için tuğyan olmuştur.” El-Kavlu’l-Mufid 1/30
Böylece
tagut niteliğini, tagut denilen şeye itibarla değil de, o şeyi tagut edinene
itibarla kullanmakta genişlik vardır. Bir şeyi tagutlukla nitelemek, o şeyin
kendisine hükmetmeyi gerektirmez.
Üçüncüsü:
İlim ehli, Allah’ın dışında ibadet edilen cansız varlıkları da tagutlukla
nitelemişlerdir. Bedihî olarak bilinir ki cansız varlıklar islam veya küfür ile
nitelenmezler.
Bunun
delili:
Allame
İbnu’l-Cevzî rahimehullah der ki: “İbnu Kuteybe dedi ki: “Taş, suret (resim)
veya şeytan olsun, her ibadet edilen şey cibt ve taguttur. Ez-Zeccac lügat uzmanlarından
böylece nakletmiştir. (Nuzhetu’l-A’yun ve’n-Nevazir s.410, tagut babı)
Şeyhulislam
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Tagut kelimesi; şeytan, put, kâhinler,
gümüş para, altın para ve başka şeyleri kapsayan cins isimdir.” Fetava 16/565
* Ebu Muaz’ın notu: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in uzza putu
hakkında tagut kelimesinin dişili olan “tagiye” kelimesini kullanmış olması
bunun en açık delillerindendir.
Dördüncüsü:
İlim ehli bazı günahkârlar hakkında tagut kelimesini kullanmışlardır.
Tekfir
etmedikleri halde bazı günahkârları tagutlukla nitelemenin delili:
Er-Ragıb
el-İsfehani rahimehullah şöyle demiştir: “ Tagut kelimesi, haddi aşan herkes,
Allah’ın dışında ibadet edilen herşey… hakkında kullanılan bir ibaredir. Daha
önce geçtiği gibi sihirbaz, kahin, cinlerin azgınları ve hayır yolundan
engelleyen kimse tagut olarak isimlendirilmiştir.” El-Mufredat s.108 tagâ
maddesi)
İmam
Muhammed b. Abdilvehhab rahimehullah şöyle demiştir: “Tagutlar çoktur. Bize
bunlardan beş tanesi açıklanmıştır: Birincileri şeytandır. Zulmeden hakim,
rüşvet yiyen kişi, kendisine ibadet edilip de bundan razı olan ve ilimsiz
olarak amel eden.” (ed-Dureru’s-Seniyye 1/137)
İbn
Useymin rahimehullah şöyle demiştir: “Sapıklığa ve küfre çağıran kötü alimler
veya bid’atlere yahut Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal saymaya veya Allah’ın
helal kıldığının haram saymaya çağıranlar tagutlardır.” (Şerhu’l-Usuli’s-Selase
s.151)
Şayet
bu niteleme tekfir etmek olsaydı bu şekilde geniş kullanılmazdı. Yahut bahsi
geçen günahkarların tekfir edilmeleri gerekirdir. Halbuki günahkarları tekfir
etmek haricilerin görüşüdür.
Beşincisi:
İbn Baz rahimehullah tagutların kafir olmayabileceklerini açıkça söylemiştir.
Delili:
İbn
Baz rahimehullah şöyle demiştir: “Senin sınırın Allah’a itaat eden bir kul
olmaktır. Eğer bu sınırını aşarsan işlediğin o şeyle bir tagut olursun. Bununla
ya kafir olursun, ya da olmazsın.” (Şerhu Selaseti’l-Usul kaset no: 2 B yüzü, Riyad,
el-Burdeyn kaydı.)
Geçen
açıklamaların özeti üç meselede toplanır:
Birinci
mesele: Bizler Kur’an’da bir şeyin tagutlukla nitelendiğini bulursak, bu
niteleme o kişinin kafir olduğunu gerektirmez. Bilakis diğer şer’î delillere
bakarak küfrüne veya kafir olmadığına bundan sonra hükmetmek gerekir.
İkinci
mesele: Tagut vasfının iki durumu söz konusudur:
1-
İsm-i fâil olarak kullanılması: Zira tuğyana düşen herkes hakkında bu tabir
kullanılır, çünkü haddini aşmıştır. Bu tagut nitelemesinde faile bakılır. Bu
tagut kafir olabilir de, olmayabilir de. Düşmüş olduğu tuğyana göre değişir.
2-
İsm-i mef’ûl olarak kullanılması: Hakkında tuğyan edilerek insanların haddi
aştıkları varlık hakkında da tagut kelimesi kullanılır. Burada da tagut
edinenlere nispetle bu kelime kullanılmaktadır. Bu tuğyan bir küfür olabilir
de, olmayabilir de. Sonra, tagut edinilen varlık ancak tagut edinilmesinden
razı olması sebebiyle zemmedilir.
Üçüncü
mesele: Tagutlukla nitelenen kimseyi tekfir etmeden önce iki meseleyi
araştırmak zorunludur:
1-
Bu tuğyan küfür derecesine ulaşmış mıdır, ulaşmamış mıdır? Bu da tuğyanın
ayrıntılarına inmeyi gerektirir.
2-
Tagut ismi, failin haddi aşması sebebiyle mi kullanılmıştır, yoksa insanların
onun hakkında haddi aşmaları sebebiyle mi kullanılmıştır? Burada; kendisi
bundan razı mıdır, değil midir diye bakılır. Bu da onun durumunu ayrıntılı
olarak ele almayı gerektirir.
Allah
en iyi bilendir.